24 Haziran 2011 Cuma

Merhaba,

Yaklaşık 1,5 yıldır müthiş bir uğraş içindeyim ve bu sebeple sizlerle yazışamadım, web bloğumu yenileyemedim. Ama zamanı artık geldi.

Benim 2010 yılında Sn. Nail Sarı ve Sn. Ahmet Ergün Beylerden edindiğim tohumlar ve fidelerden elde ettiğim pembe dometeslerin tohumları bir şanssızlık sonucu maalesef birbirine karıştı. Ancak yinede PDA grubu içinde kalan, güvenilir tohumlara sahibim. Bu sene gerek işlerimin yoğunluğu, gerekse bu karışıklıktan dolayı belki talep olmaz düşüncesiyle tohum paylaşımında bulunamadım. Ancak bu sene bol miktarda ekim yaptım ve 2012 yılında isteyen tüm PDA dostlarımla bu tohumları paylaşabilirim.

Yoğun geçen 1,5 yıllık uğraşımda ise; bütün serüven birkaç sene önce 22 yıllık çalışma hayatıma son verdiğim ve maalesef ev kadını olmayı başaramadığım için başladı. 2010 yılının Mart ayında İzmir Selçuk'a 10 km mesafedeki, Halkapınar Köyü girişinde mevcut bahçemizi değerlendirelim dedik ve bu sene bahçemizi şeftali bahçesi yaptık. Yetmedi etrafına badem, incir, nar, elma, armut, kiraz vs. bir sürü meyve fidanı diktik. Yetmedi bir kısmına köylülerden toplanmış tohumlardan elde edilen sebze fidelerimizi diktik.

Meyveler için erken, onlar önümüzdeki sene meyve vermeye başlar ama sebzelerim meyvelerini vermeye başladı. Tamamen organik. Hiç bir şekilde ilaç, hormon vs. yok. Tüm arsız otlar elle sökülüyor. Zahmetli ama bir o kadarda sağlıklı sebzeler ve meyveler için. Zaten aksi düşünülemezdi; zira ben ilaçlı meyve ve sebze tüketeceğime kurtlusunu tüketmeyi tercih ederim.

Bahçe için organik tarım sertifikası alınacağından dolayı zaten ilaç vs. girmesi de mümkün değil.

Kısacası bu sene itibari ile bahçemde Pembe Dometeslerimin haricinde her türlü sebze ve meyveye, bu sebzeler kullanılarak yapılmış tarhana, salça, biber ve domates soslarıma kavuşmuş olacağım. Ve tamamen doğal yetiştirilmiş ürünlerimin haklı grurunu taşıyor olacağım.

Tüm sebze ve meyvelerimi gerek ürün olarak, gerekse tohum olarak paylaşmaya hazır olduğumu bilmenizi isterim.

Hepinize doğal ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.

1 Kasım 2009 Pazar

GDO hakkında Yılmaz Ozdil'in bugünkü yazısı

Frankeştayn

Kürt açılımı yapılmasını anlarım... Çünkü, karşı çıkanlar olduğu gibi, destekleyenler de var. Ermeni açılımı da böyle... Sen itiraz edersin belki ama, şahane diyen de var.
*
Peki, “Milletim öyle istiyor, açılım yapıyorum” diyen arkadaşlardan biri, bana izah edebilir mi lütfen, “genetiği değiştirilmiş organizma açılımı”nı niye yapıyoruz?
*
Ortalık toz dumanken... Ahali, PKK’lıların memlekete gelişiyle meşgulken, dikkatler darbe marbe iddialarına yoğunlaşmışken, ana-babalar domuz gribi endişesine kafa yorarken... Kaşla göz arasında, TBMM’yi bypass ederek, şak diye yönetmelik çıkardılar... Ve, “genetiği değiştirilmiş organizma”ların ithalatını serbest bıraktılar.
*
Hangi millet istiyor bunu?
*
Her numaraya “Milletim öyle istiyor” diyorsunuz da... Mesela, genetiği değiştirilmiş domates istiyorum diyen Kürt var mı Türkiye’de? Genetiği değiştirilmiş çikolata istiyorum diyen Laz? Çocuğuma genetiği değiştirilmiş patates cipsi yedirmek istiyorum diyen Türk var mı aramızda? Kim istiyor bu işi kardeşim? Kim?
*
Genetiği değiştirilmiş organizma, eğer angutsan, entel bi sıfat gibi geliyor kulağa, bilimsel gibi duruyor... Aslında “frankeştayn gıda” onların adı!
*
Çünkü, normal yollardan insan evladı doğurmak varken; birinin kulağını birinin kafasına, birinin burnunu öbürünün suratına takmak gibi bi şey...
*
Kabaca anlatırsak, dayanıklı olsun diye balık genini domatese, bakteriyi patatese monte ediyorlar... Sonradan tonla para verip ilaçlama yapılacağına, haşere ilacını daha tohumundan mısır genine kakalıyorlar. Sinek yuttuğu için böcek ilacı içen süper zekâ vatandaşımız gibi yani... Sevgili halkımız, adında domuz var diye, domuz gribi aşısı caiz mi diye soruyor ama, belki domuz genini soya fasulyesinde yiyor, haberi yok...
*
Peki, niye yapıyorlar bunu? “Açlığı önlemek için” diyorlar... İnsanoğluna gıda yetişmiyormuş, böylece verimi arttırıyorlarmış... Raf ömrünü uzatıyorlarmış.
*
İyi de birader...
Buğday mı yetişmiyor bu ülkede? Pancar mı eksik? Pirinç mi yok? Yanlışlıkla elinden düşürsen, fışkırmıyor mu topraktan? Şapşal politikalar yüzünden, fazla geldiği için, para etmediği için, mahsulümüzü yakarken, derelere dökerken, hangi açlık?
*
Allah’ın bu millete lüftu Anadolu’da, şu ürün yetişmiyor, o yüzden genetiği değiştirilmiş organizmaya ihtiyaç var, denebilir mi, utanmadan?
*
Üstelik, sadece sebze-meyve değil hadise... O sebze-meyvelerle yapılan, bin küsur üründe var bu genetiği değiştirilmiş organizma... Çikolatadan cipse, meşrubattan ketçapa... Şeker ayaklarıyla, baklavada bile kullanıyorlar... Bebek mamasında var!
*
Yersen ne oluyor? Avrupa’da resmen kanıtladılar; bağışıklık sistemini çökertiyor, kansere yol açıyor, kan yapısını bozuyor, sindirim sistemini harap ediyor, karaciğeri haşat ediyor, erken doğuma-kısırlığa sebep oluyor... Antibiyotik şırınga ettikleri için, farkında olmadan bağışıklık kazanıyorsun, hastalandığında antibiyotik alıyorsun, havagazı.
*
İsviçre sokmuyor, Yunanistan sokmuyor, o beğenmediğin Sarkozy “Bunları Fransa’ya sokanı oyarım” diye yasa çıkardı... Burası dingonun ahırı mı?
*
Aman yemeyelim dersen, nasıl yemeyeceksin? Nasıl ayırt edeceksin? Koklasan aynı, ellesen aynı, tatsan aynı, laboratuvara götürüp analiz ettirecek değilsin... Nereden anlayabilirsin? Etiketinden... Etiketin üzerinde “Bu üründe genetiği değiştirilmiş organizma var” yazmalı ki, bakıp anlayabilesin, di mi? Şimdi sıkı durun...
*
Bunların memlekete girişine izin veren yönetmelik diyor ki, “Etiketlere genetiği değiştirilmiş organizma içermez yazılamaz!”
*
Efendim?
Yazılamaz!
*
“İsteyen yemesin, baksın etikete görsün” diyeceklerine... “Etikete baksın, görmesin” diyorlar! İlla yedirecek.
*
Tekrar soruyorum:
Her numaraya “Milletim öyle istiyor” diyorsunuz da, bu açılımı hangi millet istiyor? Türk mü, Kürt mü, Rum mu, Ermeni mi, Laz mı? Bunu bu millete niye yapıyorsunuz?

25 Ağustos 2009 Salı

Nihayet evimdeyim...





Evimi ve bahçemi çok özlemişim doğrusu. Tatil güzeldi doğrusu ama evimin kokusu bir başka.

Bu sefer Tire' de fazla vakit geçiremediğim için sizlere bahsettiğim pembe domateslere ne yazıkki rastlayamadım. Ancak tatil dönüşünde Bursa' ya tekrar uğradım ve biraz çarşı, pazar dolaştım. Bursa'nın Cumhuriyet Caddesi ile Ulu Cami arasında kurulan ve sürekli açık olan büyük pazarında, tezgahlardan birinde pembe domateslere rastladım. İnegöl'den getiriyorlarmış. Satıcı Bey asıl üretici olmadığı için maalesef fazla bilgisi yoktu. Sadece "hormonsuz abla" diyebildi. Yinede satın alarak ve biraz tohum aldım (Yani inşaallah, tahum için ayırdıklarımı annemde unuttuğum için telefonda nasıl yapacağını anlattım, umarım almıştır. Olmazsa da canı sağolsun, ne kadar güvenilirdiler bilmiyorum çünkü).

İstanbul' a döndükten sonra, sıkça alışveriş yaptığım, evime yakın Pazartesi pazarında, her zaman marulumu, kıvırcığımı aldığım (maydonoz ve nane almıyorum, çünkü onları ben bahçemde yetiştiriyorum) tezgahta birde ne göreyim (ilk defa), pembişler bana bakıyor. İki küçük sepette (çok değiller yani), satıcı arkadaşa yakın, biraz mağrur, belli ki buraya yeni gelmişler, biraz yabancı ve biraz mahçup...

Biraz sohbet ettik. Aslında kendilerine kadar ekiyorlarmış. Fazla olunca satıyormuş. Aslında annesinin ilgilendiğini fakat sadece hayvan gübresi kullandıklarını ekliyor. Fideleri (eliyle işaret ederek) bir kaç tezgah ötede incir satan kişi göstererek "hacı dededen alıyoruz" diyor.

Yerlerini ve asıl kişi olan annesinin adını öğrenerek (Kezban teyze) en kısa zamanda ziyaret etmek istediğimi belirterek yanından ayrılıyorum ve soluğu hacı dedenin yanında alıyorum. Yıllardır kendi domateslerinden tohum alır satarmış meğer fidelerini. Seneye Nisan sonu Mayıs başı gibi bana da verecek fidelerinden.

Kezban teyzeyi ziyarete gittiğimde görüşmek dileğiyle...

13 Ağustos 2009 Perşembe

Yolculuk başlıyor

Yarın önce Bursa (yaşasın çocuklarıma kavuşacağım) , sonrada hafta sonu İzmir yolcuğum başlıyor.
Daha önceki yıllarda İzmir-Tire' de yediğimi düşündüğüm pembe domatesleri tekrar görmeyi umut ediyorum. Şayet rastlarsam biraz bilgi edinmeye ve içime sinerse tohum almaya çalışacağım. İnşaallah!..

10 Ağustos 2009 Pazartesi

BAHÇEME HOŞ GELDİNİZ. ARANIZDA OLMAK ÇOK HOŞ...


Şuan bahçemdeki büyük tahta saksılar içerisinde İzmir'in Tire ilçesinden gelen domateslerim, patlıcanlarım, biberlerim ekili.
Ayrıca bahçemin küçük bir bölümünde bodur meyve ağaçlarım var. Portakal, mandalina, armut, elma ve başlangıçta kiraz zannettiğim ama vişne olmakta kararlı ağaçlarım.

Amaç sadece çocuklarıma doğal, temiz, hormonsuz meyve ve sebze yedirebilmek. Gerçek tatları onlara sunabilmek.

İşte tam bu sebeple doğallığına güvendiğim pempe domateslerden inşaallah seneye yedirebileceğim onlara.